O gün de her gün olduğu gibi 2 saatlik otobüs yolculuğum için durakta
beklemekteydim. O her günkü tereddütü yine yaşıyordum. Kulaklığımı takıp
tanıdık şarkılarımdan mı dinlesem yoksa şu koca kenti –çocukları, çenesi düşük
kadınları, telefonla konuşan aşıkları, şehrin çirkin gürültüsünü, müzik
dinlerken kulaklıktan sızan diğer insanların şarkılarını- mı dinlesem karar
veremedim. Ben zaten hiç karar veremezdim. İnsanların umursamadan kulaklarını
taktıkları bir durumda bile bu kadar saçma, duygusal ve anlamsız bir karar
vermem gerekliliğini düşünürken otobüs gelmişti bile.
Otobüsün gelmiş olması bu düşünceyi bir süre rafa kaldırmıştı derken
oturacak bir yer bulmamla beraber bu süreç yeniden başladı. Bende adil bir
karara vararak tek kulaklığı taktım kulağıma. Aslında bu durum bana tek
kulaklığın çalışmadığı lanet günleri hatırlattı. Ne kadarda sinirlenirdim olup
olmadık şeylere.
Tek kulağımla dünyanın seslerini dinlerken diğer yandan yüzlerce kez
dinlediğim şarkıyı dinliyordum. Neyi niye dinlediğimi bile bilmezken yanıma
oturan kıza gözüm takıldı. Dünyadan korkan bir hali vardı. Ne bir ses duymak
istiyordu ne de birinin onu görmesini istiyordu sanki. Küçük çocukların
korktuklarında içinden söylediği bir şarkı söylüyormuş gibiydi. Sonra elindeki
kalın kara kaplı kitabı gördüm. Kız ona baktığımı anlamış olacak ki daha sıkı
sarıldı kitaba onu saklarcasına. Korkmak ve kitap sözcüklerinin aklıma
getirdiği tek bir şey vardı; Tanrı.
Uzun zamandır beynimin dehlizlerinde unutulmaya yüz tutmuş bir kelimeydi
bu. Bir çok kez tanımı yapmaya uğraştığım, her seferinde farklı bir noktaya
vardığım, bir süre sonra kendi kendime savuşturduğum ve sonunda bir yoklukta
karar kıldığım bir düşünceden ibaretti zaten.
Beni tanrıya inandıracak bir çok şey yaşadığımı düşündüm sonra. Buna rağmen
bu inkarım eğer gerçekten varolan bir tanrı varsa onu çok sinirlendiriyor
olabilir dedim kendi kendime saçma bir gülümsemeyle.
Bamya sevmeyen sevgilimi hatırladım tanrının bir kanıtı olarak. Belki de
ortak olmayan tek noktamızda buydu. O an din, tanrı, sevgi, aşk diye düşünürken
asolan duygunun korku olduğunu anladım. Korkmak herşeye bir o kadar inanmanı
bir okadarda gerçekleşmesini sağlayan bir duyguydu. Korktuğun için inanıyordun,
korktuğun için gerçekleşiyordu. Bu sebeple ayrı olan tek noktası bamya olan
sevgililer bile ayrılabiliyordu. Bu düşüncelerden sıyrıldığımda kulaklığımdaki
şarkı ‘çok konuşmaktan ama hiç bir şey anlatamamaktan’ bahsediyordu. Yanımdaki
kız ise çoktan inmişti.