Gözlerimi açmaya
çalıştığımda iliklerime kadar titriyordum. Görebildiğim kadarıyla burası yaşadığım yere hiç
benzemiyordu.
Gözlerim
eriyordu, sanki hayatım boyunca hiç bu kadar parlak bir ışık görmemiştim.
Avazım çıktığı kadar haykırıyordum sadece. Bir de o koku vardı; keskin,
burnumu yakan, ciğerlerime kadar işleyen. Sırılsıklamdım, üşüyordum,
titriyordum, göremiyordum, burnumda o koku vardı ve bu zamana kadar hiç koku
almamıştım.
O birkaç dakika
tüm dünyayı algılamam için kısaydı fakat annemi tanımam saliselerle ölçülemezdi
bile.
Kabuğumdan
çıktığımdaki yalnızlık, korku, çaresizlik bir anda kendini huzura bırakmıştı.
Yanıbaşımda sıcaklığını hissettiğimde beni kanatları arasına aldı. Titrememe hâkim
olamıyordum ama onun kanatları altında kendimi bırakıverdim, kanım ısınmıştı.
Ben ve benimle
beraber tüm dünyanın sesi kesilmişti kulaklarımda.
Günler geçti,
bana her gün düzenli olarak yemek yetirip özenle yediriyordu bu dişi. Bende
adeta evrim geçiriyordum her geçen gün. Tüylerim çıkıyor, boyum uzuyor, kanatlarım
büyüyordu. Ve o koku hep bizimleydi. Evimizin kokusu, ailemizin kokusuydu artık. Doğduğum günden beri bizimle olan ve olacak olan.
Anneme bunu
sormam çok geç olmamıştı. Bana yuvamızın hikâyesini anlattı hiç tereddüt
etmeden. Babamla da o zaman tanıştım.
Kurak, cehennem
sıcağı bir yaz gününde tanışmış annemle babam. Su çıkan bir kaynak bulmak için
ikisi de büyük çaba sarf ediyorlarmış ki ikisi de o kaynakta karşılaşmışlar.
İlk görüşte aşk olduğuna inanıyorlar. O an birlikte olmaları gerektiğini anlamışlar.
Ardından bir yuvaları yapmaya karar vermişler ama o kadar kurak bir yazda yuva
yapmak için bulunabilecek malzeme yok denecek kadar azmış. Yer olarak
tanıştıkları su kaynağının yanındaki terk edilmiş evin en büyük penceresini
seçmişler. Malzeme aramaya başladıklarında artık ümitlerini kaybettiklerinde
bir tarlaya rastlamışlar. Bir tütün tarlasıymış. Tütünler toplanmış, dizilmiş
ve kurutulmuşlar. O an göz göze geldiklerinde aynı şeyi düşündüklerini fark
etmişler. İkisi de alabildiği kadar tütün almışlar ağızlarına. İki git, gel den
sonra yuva neredeyse bitmek üzereymiş. Babam son bir tutam tütün almak için
yola koyulmuş. Annem yuvayla uğraşırken o boş araziden birden çok yüksek bir
ses yükselmiş. Bu silah sesiymiş. Babamı tütünlerden bir parça alırken gören
çiftçinin biri hiç düşünmeden almış babamın canını. Doğduğum günden beri içime
çektiğim o tütün kokusu benim hayatımın fonundaki kokudur her daim. Yuvamı,
annemi, babamı her özlediğimde sigara için bir insanın üstünden uçarım o kokuyu
doğduğum günkü gibi ciğerlerime çekeyim diye.
Kartal Duman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder