26 Aralık 2012 Çarşamba

alakasız kavramlarla hikayeler: Kalın kitap - Bamya


O gün de her gün olduğu gibi 2 saatlik otobüs yolculuğum için durakta beklemekteydim. O her günkü tereddütü yine yaşıyordum. Kulaklığımı takıp tanıdık şarkılarımdan mı dinlesem yoksa şu koca kenti –çocukları, çenesi düşük kadınları, telefonla konuşan aşıkları, şehrin çirkin gürültüsünü, müzik dinlerken kulaklıktan sızan diğer insanların şarkılarını- mı dinlesem karar veremedim. Ben zaten hiç karar veremezdim. İnsanların umursamadan kulaklarını taktıkları bir durumda bile bu kadar saçma, duygusal ve anlamsız bir karar vermem gerekliliğini düşünürken otobüs gelmişti bile.

Otobüsün gelmiş olması bu düşünceyi bir süre rafa kaldırmıştı derken oturacak bir yer bulmamla beraber bu süreç yeniden başladı. Bende adil bir karara vararak tek kulaklığı taktım kulağıma. Aslında bu durum bana tek kulaklığın çalışmadığı lanet günleri hatırlattı. Ne kadarda sinirlenirdim olup olmadık şeylere.
Tek kulağımla dünyanın seslerini dinlerken diğer yandan yüzlerce kez dinlediğim şarkıyı dinliyordum. Neyi niye dinlediğimi bile bilmezken yanıma oturan kıza gözüm takıldı. Dünyadan korkan bir hali vardı. Ne bir ses duymak istiyordu ne de birinin onu görmesini istiyordu sanki. Küçük çocukların korktuklarında içinden söylediği bir şarkı söylüyormuş gibiydi. Sonra elindeki kalın kara kaplı kitabı gördüm. Kız ona baktığımı anlamış olacak ki daha sıkı sarıldı kitaba onu saklarcasına. Korkmak ve kitap sözcüklerinin aklıma getirdiği tek bir şey vardı; Tanrı.
Uzun zamandır beynimin dehlizlerinde unutulmaya yüz tutmuş bir kelimeydi bu. Bir çok kez tanımı yapmaya uğraştığım, her seferinde farklı bir noktaya vardığım, bir süre sonra kendi kendime savuşturduğum ve sonunda bir yoklukta karar kıldığım bir düşünceden ibaretti zaten.

Beni tanrıya inandıracak bir çok şey yaşadığımı düşündüm sonra. Buna rağmen bu inkarım eğer gerçekten varolan bir tanrı varsa onu çok sinirlendiriyor olabilir dedim kendi kendime saçma bir gülümsemeyle.

Bamya sevmeyen sevgilimi hatırladım tanrının bir kanıtı olarak. Belki de ortak olmayan tek noktamızda buydu. O an din, tanrı, sevgi, aşk diye düşünürken asolan duygunun korku olduğunu anladım. Korkmak herşeye bir o kadar inanmanı bir okadarda gerçekleşmesini sağlayan bir duyguydu. Korktuğun için inanıyordun, korktuğun için gerçekleşiyordu. Bu sebeple ayrı olan tek noktası bamya olan sevgililer bile ayrılabiliyordu. Bu düşüncelerden sıyrıldığımda kulaklığımdaki şarkı ‘çok konuşmaktan ama hiç bir şey anlatamamaktan’ bahsediyordu. Yanımdaki kız ise çoktan inmişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder